29 Eylül 2013 Pazar


   Bu güzel pazar gününde nefes alabilen;aldığı nefesin hakkını verebilen,kendi nefesiyle bambaşka şeylere ruh veren ve aldığı nefesi her saniye azimle,dopdolu umutlarla,sevgi ve tutkuyla veren herkese selam olsun. 'Bu zamandan' eksik olmasın varlığınız ve biz doldurmaya devam edelim aydınlık pazarlar ümidimizi 'bu zamanlara'. Ve 'zaman'dan küçük bir alıntı ile keyifli Pazarlar!..
 
Her sabah hesabınıza 86.400 TL yatıran bir
banka düşünün. Gün boyu istediğiniz kadar
parayı harcamakta veya harcamamakta
serbestsiniz. Parayı istediğiniz şekilde
kullanabilirsiniz. Oyunun sadece tek bir
koşulu var: harcamayı başaramadığınız
meblağ ertesi güne devretmez, akşam
hesabınızdan geri çekilir ve bu paranın hiç
bir bölümünü ne sebeple olursa olsun
saklayamazsınız. Bir önceki günün tutarının
tamamını harcamış veya hiçbir bölümünü
harcamamış da olsanız ertesi sabah
hesabınızda yine 86.400 TL bulacaksınız.
Nasıl keyifli değil mi ?..
Farkında olsanız da olmasanız da aslında
hepimizin böyle bir bankası var.. Adı
''ZAMAN" Her sabah 86.400 SANİYE
hesabınıza yatıyor ve o gün daha fazlasını
asla harcayamıyorsunuz. Kullanamadığınız
kısım ise akıp gidiyor ve hesabınızdan
siliniyor, hiç devretmiyor. Her gün size yeni
bir hesap açılıyor,her akşam günün bakiyesi
siliniyor.. Eğer günlük hesabınızı
kullanmadıysanız, bu zarar sizindir, geriye
dönüş yok, yarından avans çekmek yok..
Bugünü, bugünkü hesaptan yaşamalısınız..
ZAMAN hiç kimseyi beklemez.. Dün artık
mazi oldu.. Yarın ise muamma.. Bugün ise
avuçlarımızın içinde bize sunulmuş bir
armağandır.. Mutlu saniyeler...

16 Eylül 2013 Pazartesi

Umut,ışık,sanat ve başarı dolu bir koroya rastladım Nisan yağmurundan kalma bir akşamda...


       Nisan Ankara'sının bol koşuşturmacalı, halsiz bir gününün yağmurlu ve yorgun akşamında kendimi CSO yollarında buldum;ellerimde kitaplar şemsiyenin altına sığınmış hızlı adımlarla konsere yetişme telaşı içinde..

        Beni en çok strese sokan geç kalma korkusuyla Boğaziçi Caz Korosu'nu ilk kez canlı izleyecek olmanın heyecanı harmanlanmış tıp tıp çizmelerimi ıslatan yağmur gibi her adımda çoğalarak kendini hissettiriyordu..

          Nitekim konser başlamadan koşar adımlarla salona girip arkadaşlarımın benim için ayırdığı koltuğa yerleştim, kabanımı çıkartıp soluklanırken bir yandan tüm  günün yaşanmışlığını,yorgunluğunu ve boğazımdaki ığıl acıyı unutmaya zorladım kendimi..

          Sahnede olmak nasıl bir duygu bilirim.O günler geceler süren çalışmalardan provalardan elbet daha kolaydır fakat kendinizi sahnede bulduğunuz an herşey bambaşkadır..Kendinizden ne kadar emin olursanız olun,sahnede enerjiniz tavan yapar,herşey çok hızlı ilerler ne zaman başladınız ne zaman bitirdiniz anlayamazsınız bundandır ki o vakti en iyi şekilde değerlendirebilmek için tüm enerjiniz dikkatiniz sahnedir..Salonda enerjinin nasıl değiştiğini izleyenden çok sahnedeki farkeder aslında ve inanırım ki sanatçı enerjisini izleyiciden alır,salondaki her nefes, her kalp atışı seyrine bir şekilde uydurur sanatçıları..Bu yüzden tamamen sahneye odaklanmak isterim ne olursa olsun izlediğim,dinlediğim şey;bu bir nevi sanatçıya saygı bir yandan da algılarımı sonuna kadar açma şeklim belki de..

         Eğitimli,sahneye gözlerinin içi pırıl pırıl,muhteşem sesleriyle çıkan bir grup korist ve sahnede onların önünde ayakları sağlamca yere basan, dik duruşlu,enerjisini ve kararlılığını arkası dönük olmasına rağmen koca bir salon dolusu hissettiren mükemmel bir şef..Onlar en iyi izleyici kitlesini fazlasıyla hakettiklerini performanslarının ilk dakikalarından hissettirdiler zaten...

         Müzisyenler;kendilerini anlatmak için notalardan fazlasına bile ihtiyaç duymayan bu farklı insanlar işte onlar gibileri..Sahnede duruşları,dört dörtlük tiyatral sunumları,Türkiye'de çok fazla bilinmeyen koro anlayışını farklı kültürlerden aldıkları parçalarla gözler önüne sermeleri,kostümleri kısacası sundukları her şey özen,özveri,emek,disiplinli çalışma,müzik bilinci,yetenek ve en başta onları yöneten değerli bir şef yıllardır saklanılan lezzetli bir şarap gibi sunulunca bize etkilendim..Uzun zamandır böyle özgün,samimi,kaliteli müzik dinlememiş olsam gerek belki de alışkın değiliz farklı tatlara artık.Ondandır ki tozlu raflardan çıkarılmış gibi bende birçok çağrışıma sebep olan bu grup yazmama neden oldu bu yazıyı..

        Nedir sanatçı?Özgündür,duyarlıdır,farklı kültürlerden malzemeler toplayıp katar işine,ruhu zengindir,işini yaparken onu takip edenlerden alır enerjisini ve onlara vermek ister ruhundan bir parça yansıtabildiği kadar sanatına,verebildiği kadar.Onlar öyle yapmış,kazandıkları ödüller,içinde bulundukları projeler,bulundukları platformlar,o geceki ışıkları hepsi apaçık kanıtı..

        Son zamanlarda içinde bulunduğumuz herkesin sesini yükseltme cesaretini gösterdiği ortamda;bizi bile anlatmışlar şarkılarında..Üstelik bas bas bağırdılar meydanlarda,halkla kucaklaşıp hep beraber söyledik şarkılarını..Türk halkı caz korosuyla haykırdı..Amerika'da,Graz'da,Çin'de altın madalyaları alırken de akılları ülkelerinde Fransa'da şarkı söylerken de Kadıköy'de de Taksim'de de alkışlandılar..Alkışlanmaya devam ediyorlar..

       Onların sanatı var,yetenekleri,çalışma azimleri,kendilerine has bir ışıkları var.Belki de en önemlisi başlarında bambaşka,yetenekli ve başarılı olduğu kadar mütevazi, başarı ışığını çok uzun zamandır kendinde taşıyan Masis Aram Gözbek var..Onu anlatmak için ayrı bir sayfa açıp yeni bir yazıya oturmam gerektiğini düşünüyorum..

        Bizim gençliğimizden sanat,ışık,umut ,müzik dolu bir parça..Onlarla gurur duyduk ve eminim kilometrelere sığmayacak bir gün onlar için yankılanan alkış sesleri ve kilometreleri aşan yazarlara konu olurlarken ve eğreti kalırken de benim kalemim onlarla gurur duyuyor olacağız! :)

        

      

         
          

10 Eylül 2013 Salı

Elbet bir bildiği var bu çocukların..



 " elbet bir bildiği var bu çocukların

   kolay değil öyle genç ölmek
   yeşil bir yaprak gibi yüreği
   koparıp ateşe atmak
   pek öyle kolay değil
   hem öyle bir ağaç ki şu yaşamak denilen şey
   her bahar yeniden yeniden tomurcuklanır da
   yalnız bir bahar çiçeklenir
   a benim gülüm!"


  En az yaşam kadar zor olan ölüm kapısını çalınca içimizden birinin ve birer birer eksiltmeye başlayınca ilmek ilmek ördüğümüz geleceğimizden küçülüyor harflerimiz,kısılıyor sesimiz önce. İçinde yaşadığımız dünyayı tekrar tekrar sorgulama isteği midir,kendi çevremizde döndüğünü sanır gibi yaşarken acı bir irkilme hali mi yoksa yıllar önce içine atılıverdiğimiz bu oyunun gerçek yüzünü görme travması mı;siz verin cevabını içinizde..
  
   Nerede yaşarsak yaşayalım,kim olursak olalım;dilimiz,dinimiz,rengimiz her neyse milyarlarca göz aynı sabaha açılırken ve kısılırken aynı güneşe 'insan olma'nın ruhlarımıza verdiği en temel ve en ince gerçeği;vicdanımızın ayak izlerinin doğrultusu dışına mı çıktık yine?

   Dedim ya küçüldü harflerim bugün;minicik kaldılar içimde;yazmak istediklerim dolandı birbirine.Büyük hüzünlerin sonuna biraz sessizlik,biraz kendimize dönmek ve düşünmek düşmeli belki.O yüzden ben de çok zorlamıyorum kalemi bugün,bu hüzün bu gerçek yeter bize bugün düşünmek için.

    Hiç kolay olmasa gerek yemyeşilken yaprakların bırakmak kendini ölümün soğuk rüzgarına ondan "elbet bir bildiği var bu çocukların.." Ruhun şaad olsun Ahmet..